31 Aralık 2016 Cumartesi

Bahçeli’nin Sırrı, MHP ve Başkanlık…



Ülkenin kritik virajlarında Devlet Bahçeli’nin rolü inkar edilemez.

Erbakan’la yollarını ayıran, başını Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç gibi milli görüşçülerin çektiği AKP kurulmuş…

Ecevit’in Başbakanlığında DSP-ANAP-MHP Koalisyonu işbaşında.

Bahçeli, ortada koalisyonu bozacak bir tartışma yokken sol kolunu sallayarak: Hodri meydan, buyrun seçime, deyiverdi.

AKP büyük bir oy farkıyla iktidarda, 2 partili meclisin ikinci partisi CHP. MHP baraj altında.

Erdoğan seçime katılamadığı için Meclis dışında, Genel Başkan olarak yaptığı ABD ziyaretleri hız kazanıyor ve sonunda büyük bir özgüvenle açıklıyor: “BOP (BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ) Eş Başkanıyım.”

***

AKP’li yıllar, yılları kovalıyor.
2015 Haziran seçimlerinde, uzun yıllar sonra AKP tek başına iktidar olamıyor. Davutoğlu’nun Genel başkanlığındaki AKP bile ne yapacağını şaşırmışken, Bahçeli seçim gecesinin sıcaklığında sol kolunu sallayarak: Hodri meydan, buyrun seçime, deyiverdi.

MHP, bu kez meclis dışında kalmadı ama HDP’nin de gerisine düşerek 4. parti oldu.

***

Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan şahıs Başkanlığı dillendirmekten kaçınırken, Başbakan Davutoğlu Başkanlık tartışmasının rafa kalktığını açıklarken art arda 2 hamle oldu.

Ahmet Davutoğlu alındı yerine Binali Yıldırım atandı.

Yine herkesin şaşkın bakışları arasında Bahçeli sahne aldı. Sol kolunu sallayarak: Hodri meydan, buyrun seçime, demedi ama onun yerine: “Cumhurbaşkanı’nın fiili durumu kabul edilemez, o zaman Anayasa’yı fiili duruma uydurmamız gerek diyerek ve yine sol kolunu sallayarak: Hodri meydan, buyrun Başkanlık Anayasasını halka soralım, deyiverdi.

***
.
Herkes durup dururken bu konunun neden gündeme geldiğini anlamadı. Erdoğan’ın bile konuyu gündeme getirmediği bir koşulda ne oldu da konu aniden gündeme geldi?

Ne olmuş olabilir?
Başkanlık sisteminde MHP’nin devre dışı kalacağı, var olan parti içi tartışmalar sonunda MHP’nin tarihe gömülme riskinin çok fazla olduğunu Bahçeli’nin bilmediğini söylemek için saf olmak gerekir.

Bir AKP milletvekilinin gündeme getirdiği, fakat çok da prim yapmayan iddiası: “Bahçeli Başkan yardımcısı olacak.” konuya açıklık getirmekten, kamuoyunu ikna etmekten çok uzak.

Siyasi intihar sayılabilecek bu hamleyi Bahçeli bu kadar basit bir ikbal uğruna yapmaz.



MHP’yi bir hamlesiyle meclis dışı bıraktığı, bir hamlesiyle baş düşmanı HDP’nin gerisine hem de ciddi sayıda milletvekili açığı ile düşürmesi sonrası, şu anda da mevcut seçim sistemine göre baraj altına çektiği MHP’nin tarihindeki yerini bir başkan yardımcılığı için feda etmez.

Dün sohbet ettiğim önemli bir görevdeki MHP’li bir arkadaşım bu somut durum için iki olasılıktan bahsetti.

1) Büyük bir yolsuzluğunu yakalamış olabilirler ama hiç sanmıyorum, Sayın Bahçeli’nin bu konuda bir bagajının olması neredeyse mümkün değil.

2) Büyük bir açığı var, tehdidin boyutu o kadar yüksek ve önemli ki MHP’yi paramparça eden kişi olarak tarihe kazınacak olmayı bile göze alıyor.

Bu ikinci olasılık bana da çok mantıklı geldi.

Bilinmesini istemediği büyük tehdit ne olabilir?

MHP’yi tarihe gömen Genel Başkan olarak siyasi hayatını sonlandırmayı göze aldığı -varsa- bu büyük sır ne olabilir ki?

13 Aralık 2016 Salı

Darbe Girişimi’mi?-1




15 Temmuz’da çok kişinin nasıl olup, bittiğini anlayamadığı bir Darbe Girişimi yaşandı.

Kimse o kadar anlayamadı ki, bugün bile (Aralık 2016) Cumhurbaşkanı, Başbakan her konuşmasında (Tahminen günde ortalama 1.5 konuşma) mutlaka 15 Temmuz Darbe Girişimini FETÖ’nün yaptığını açıklama gereği duyuyor. İç kamuoyuna sürekli açıklama yapmakla yetinmeyerek Batı’ya da gerekli desteği vermediklerini, Darbe Girişimi’ne çok da inanmadıkları anlamına gelecek konuşmalar, serzenişler hatta kafa tutmalar sürüp gidiyor. Bu sürekli açıklamalara son günlerde AB Bakanı Ömer Çelik de katıldı.

Anlayamadıklarımdan Biri
Yeterli araştırma yapmadım, belleğimi zorladım ama bulamadım. Dünya tarihinde bir darbe girişimine maruz kalıp, buna şüpheyle bakılması karşısında sürekli darbe girişiminden söz eden, inandırmaya çalışan bir başka ülke var mıdır? Ben bilmiyorum.

İnsanlar, Devletler Neden Şüphe Duyuyor?
Devletlerin şüphesini bilemem, çok fazla açıklamadılar ama kendi şüphelerimi, anlayamadıklarımı sıralayabilirim.

Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz Türkiye ziyaretinde bir gazetecinin, “Darbe Girişimi olduğuna neden inanmıyorsunuz?” sorusuna şu yanıtı vermişti: “Biz böyle bir açıklama yapmadık, sadece darbe girişiminden çok kısa bir süre sonra sayısı yüzbinleri bulan insanın nasıl tespit edildiğini anlayamadık.” Açıklamasını yapmıştı.

Daha sonra Başbakan Binali Yıldırım şu yanıtı verecekti:  “Biz 17-25 Aralık’tan sonra bu FETÖ örgütünü takip ediyor, kaydediyorduk.”

İşte Kafamın Karıştığı Yer Burası
Generali, subayı, astsubayı, öğretmeni, memuru kısaca yüzbinleri tespit eden MİT, Darbe Girişimini nasıl tespit edemez?

Bir duvara slogan yazan genci tespit eden MİT, nasıl olur da darbe girişimini tespit edemez.

MİT, taa 1968’lerde Mahir Kaynak gibi elemanları sol örgütlerin içine sızdırmıştı. 1978’lerde de bunlardan çok sayıda vardı. 40 yıldır yazılan, çizilen, soruşturmalar açılan bir yapıya, FETÖ’ye mi sızılamamıştı? Darbe girişimi sabah 03:00’den 21:00’e alınırken, astsubay düzeyine kadar bilgi verilmiş koca bir yapıda bir tanecik bile MİT ajanı yok muydu? Bu: 03:00-21:00 meselesi ayrı, büyük bir soru, bir başka yazıda…  

Bir Soru Daha Var
Cumhurbaşkanı,  16 Temmuz 03:25’de: “Bugün bildiğiniz gibi öğleden sonra bir hareketlilik ne yazık ki silahlı kuvvetlerimizin içinde mevcuttu” dedi ve ekledi “Bu hareket, Allah’ın bize büyük bir lütfudur.”

Öğleden sonra bir hareketliliğin olduğunu nereden biliyordu? Bildiğimiz kadarıyla MİT Müsteşarı ve Gn. Kur. Bşk.’ı herhangi bir bilgi vermemişlerdi, hatta o gün hiç konuşmamışlardı, Başbakan'ın da haberi yoktu, böyle açıklandı. Bildiğimiz: “Darbe Girişimini eniştemden öğrendim” açıklaması.

İktidar tarafından, “neden inanılmıyor?” diye soruluyor ya, işte bu çelişkilerden dolayı inanılmıyor, tam tersi, kontrollü bir darbe girişimi olduğu inancı ağır basıyor.

Bunu yıkmak, çelişkileri ortadan kaldırmak başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, diğer siyasiler ve bürokratların görevi olmalı diye düşünüyorum.

Kafamdaki onlarca sorudan birkaç tanesi… Diğerlerini de paylaşacağım.

12 Aralık 2016 Pazartesi

“Kabile Devleti”




Devlet intikamcı değildir, biz bir kabile devleti değiliz.” Naci Bostancıoğlu, AKP Grup Başkanvekili, TBMM''deki konuşmasından.

“Yarından tezi yok, Türkiye Cumhuriyeti devletinin güvenlik güçlerinin birinci öncelikli işi, bunu yapanlardan intikam almaktır.Süleyman Soylu, İçişleri Bakanı, Emniyet Müdürlüğü'nün önündeki konuşmasından

Süleyman Soylu, bu konuşmayı Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın karşısında ve -buraya dikkat- mealen değil, yazılı bir metinden yaptı.

Naci Bostancıoğlu ile Süleyman Soylu’nun bakış açılarının farkı, devleti yorumlama farkları önemli değil. 

Önemli olan…

Devlet; Süleyman Soylu’nun babasının çiftliği değildir… 

İşgal ettiği makam, duygusallıkla yönetilecek bir makam hiç değildir...

Dün “harami” dediği Erdoğan’ın İçişleri Bakanı olmayı içine sindirebilir, kendi sorunudur, bizi ilgilendirmez… 

Ama...

Bizi ilgilendirenler de var
Beşiktaş maçı öncesi, ihbar alınmış olmasına rağmen önlem alamayan bir teşkilatın İçişleri Bakanı bu kadar vahim bir durum sonrasında “intikam”dan bahsedemez, sadece istifa eder.

İhbar olmasa bile, Beleştepe diye anılan alan, her yönden saldırıya açık bir bölgedir, istediğiniz hızda, istediğiniz yönden gelebilirsiniz. Beşiktaş stadının çevresinde en güvenliksiz nokta, burasıdır. Bu alanda polisleri toplayan, toplanmasını planlayabilecek kadar beceriksiz bir teşkilatın İçişleri Bakanı bu kadar vahim bir durum sonrasında “intikam”dan bahsedemez, sadece istifa eder.

Beceriksizliği sonrası, “istifa” yerine “intikam”dan bahseden bir İçişleri Bakanı’nın olduğu bir ülkede, Bakanından emir alan polisler, öldürülen bir PKK’liyi akrebin arkasına bağlayarak yerlerde süründürür, bir başkası öldürülen kadın PKK’liyi çırılçıplak soyup teşhir eder.  Bunlar gerçekleşti. "İntikam" alınıyordu.

Devlet, “intkam” diyorsa, buna Cumhurbaşkanı, Başbakan ses etmiyorsa, bu devletin tanımı: “Devlet intikamcı değildir, kabile devleti değildir.” demekle olmuyor, devletin kabile devleti gibi yönetildiğini AKP Grup Başkanvekili  tersinlemeyle TBMM’nde söylüyorsa durum vahimin de ötesindedir.

Devlet “intikam” diyorsa, PKK’yi kınadın, kınamadın tartışmasının ne yararı var?

Devlet “intikam” diyecekse, terörist dediğiniz örgüt hayli hayli “intikam” peşinde koşacaktır.

Bu toprakların çocukları, bu yanlış, yanlı politikalar sonucu; “kindar nesiller” yetiştirilerek daha ne kadar heba olacak?!!!


Aklıma takılıp duruyor ama ne fayda, devleti yönetenlerin, onlara oy verenlerin aklına takılmıyorsa ne gam…