Beni tekrar sigaraya başlatan adamlardan biriydi Bülent
(Uluer) ama sigara mevzuuna sonra geleyim.
37 yıl sonra Nasuh Abi’nin (Mitap)
cenaze töreninde karşılaşmıştık, hemen tanıyamadı tabii ama o sigara mevzuunu
anlatınca hatırladı, sabaha kadar süren bir boğuşmaydı çünkü.
O gün Bülent’e merhaba dememin nedeni uzun yıllardır
kullandığım ve hâlâ kullanmaya devam ettiğim ahşap çalışma masasıydı. Masasının
ne durumda olduğunu çok merak etmişti, görmeye gelecekti, İstanbul’dan
ayrılmadan önce birkaç kez niyetlendik ama beceremedik. Bülent, çalışma
masasını Orhan'a (Alkaya) vermiş, emaneten tabii. Orhan’da bir taşınmasında evde
koyacak yer bulamadığı için bana vermişti, emaneten tabii. Hangimizde durursa
dursun masa Bülent’indi ve emanetti.
Aşağıda gördüğünüz masa işte o masa, Bülent’in masası.
İstanbul’da masasını görmeye gelemedikten sonra da birkaç kez telefonlaştık, “Söz,
Yayla’ya geleceğim, masamı göreceğim ama o masa artık senindir, iyi bak masana.”
demişti ama olmadı, beceremedik.
Masana iyi bakıyorum Bülent, daha da iyi bakacağım,
için rahat olsun arkadaşım.
Sigara mevzuu aslında önemli ve tarihsel bir dönemeçtir
benim için. 1977 yılının yaz aylarından biriydi ama tam tarihi hatırlamam
mümkün değil. Harbiye’de kendi başımıza örgütleniyoruz, siyasetin en yoğun
dönemlerindeyiz ama hiçbir yapıyla ilişkimiz yok fakat Dev-Genç’e yakınız hatta
Dev-Genç’liyiz. İstanbul’a geldikçe de Bülent’le, Celalettin’le (Can)
Sultanahmet’teki Kadırga yurdunda görüşüyoruz. Dev-Genç ayrışması başlayıp
Ankara merkezli Dev-Yol, İstanbul merkezli Dev-Sol oluşurken, Bülent ve
Celalettin bizi Dev-Sol saflarına katmaya çalışıyordu, beni ikna etmek için
epey uğraşmışlardı ama pek başarılı olamamışlardı.
Bir akşam bir araya gelip, uzun uzun konuşma, tartışma
kararı aldık. Harpokulu’ndan arkadaşım Harun Tamay da olacaktı. Belleğim beni
yanıltmıyorsa Paşa Güven, Bülent Uluer, Celalettin Can ve ismini şimdi
hatırlamadığım bir arkadaş daha vardı, biz de (Harbiye tayfası) iki
kişiydik.
Fındıkzade’de ananemin evinde toplanmıştık, biz hariç sanırım herkes
sigara içiyordu, Bülent pipo mu içiyordu hatırlamıyorum ama deli gibi sigara
içiliyordu, sesler dışarıdan duyulmasın diye pencere de açık değildi. Sabaha
doğru Harun’la göz göze geldik, “yakalım ya” dedi ya da ben dedim ve yaktık
sigaraları, oysa ikimiz de 8 ay önce sigarayı bırakmıştık ve çok iyi gidiyordu.
Dev-Solcu arkadaşların bana attıkları tek kazık budur.
Bülent, sen arkadaşların omuzlarında ışıklara yürürken ben de Toroslar'ın tepelerinde, senin masanda yazıyorum bu yazıyı.
Güle güle arkadaşım…
Düzeltme: Bülent'in masası yazıma Orhan Alkaya tweetter'da bir açıklama yapmış, yeni gördüm ve hemen ekliyorum.
Orhan Alkaya: "Doğru değil. Bülent'le masa takas ettik. Emanet değildi. Ben de Mustafa'ya emaneten vermedim, hediye ettim. Zaten Kadırga da Kadırga'dadır."
Orhan'ın açıklamasına itibar etmek durumundayım, hikaye Bülent'le Orhan arasında. Aklımda takas hiç yok, unutmuş da olabilirim ya da hiç konuşulmamış da olabilir, sadece masanın Bülent'e ait olduğunu söylemiştir ama bana verdiği doğru, ben emaneten anlamışım, Bülent'in emaneti olarak. Bülent'le konuşmamızda Bülent'in aklında da takas olarak kalmamış ki hâlâ kendi masası olduğunu sanıyordu, olabilir çok zaman geçtiği için o da unutmuş olabilir. Aslında; takasın, emanetin çok da önemi yok, bir arkadaşımızı yitirdiğimizde ve benim için masa meselesi dışında aktardığım boyutuyla önemli bir dönemeci paylaştığım arkadaşımı onun masasıyla anmak istemiştim, hepsi bu.
Orhan Alkaya'ya düzeltmesi için teşekkür ederim, çok önemli bir yanlışı düzeltmiş.
***
Düzeltme: Bülent'in masası yazıma Orhan Alkaya tweetter'da bir açıklama yapmış, yeni gördüm ve hemen ekliyorum.
Orhan Alkaya: "Doğru değil. Bülent'le masa takas ettik. Emanet değildi. Ben de Mustafa'ya emaneten vermedim, hediye ettim. Zaten Kadırga da Kadırga'dadır."
Orhan'ın açıklamasına itibar etmek durumundayım, hikaye Bülent'le Orhan arasında. Aklımda takas hiç yok, unutmuş da olabilirim ya da hiç konuşulmamış da olabilir, sadece masanın Bülent'e ait olduğunu söylemiştir ama bana verdiği doğru, ben emaneten anlamışım, Bülent'in emaneti olarak. Bülent'le konuşmamızda Bülent'in aklında da takas olarak kalmamış ki hâlâ kendi masası olduğunu sanıyordu, olabilir çok zaman geçtiği için o da unutmuş olabilir. Aslında; takasın, emanetin çok da önemi yok, bir arkadaşımızı yitirdiğimizde ve benim için masa meselesi dışında aktardığım boyutuyla önemli bir dönemeci paylaştığım arkadaşımı onun masasıyla anmak istemiştim, hepsi bu.
Orhan Alkaya'ya düzeltmesi için teşekkür ederim, çok önemli bir yanlışı düzeltmiş.
Güzel bir yazı.Okumuş ve tebessüm etmiştir....eminim.
YanıtlaSilSanırım...
Sil